26 Aralık 2007 Çarşamba

Bu sese kulak verin : Neoterörizm kapıda!

BUGÜN Yazarı Nuh Gönültaş köşesinde Türkiye için PKK sonrası yeni terör modelleri... başlıklı bir yazıyla çıktı okurlarının karşısına. Gönültaş PKK'nın tasfiye sürecinin ivme kazanmasına paralel bir zamanlama ile ortaya çıkan azınlık cemaatlerine dönük provokatif saldırılar ve park halindeki otomobillerin yakılması vakalarından hareketle yeni terör biçimlerinin provalarının yapıldığını ifade ediyor.

Gönültaş Başbakan Erdoğan'ın dünkü konuşmasına değinerek : "Başbakan böyle söylemedi, ama ifadelerinden bunları çıkarmak rahatlıkla mümkün. Hristiyan rahiplere saldırılar ve sokaklarda park etmiş otomobillerin yakılması vakaları PKK bitirildikten sonra Türkiye'de ateşlenecek yeni terör biçimlerinin provalarıdır." diyor ve ekliyor :

"Türkiye "Neye mal olursa" olsun PKK'yı bitireceğim kararlılığındadır. İç ve dış düşmanlar PKK konusundaki kararlılığın PKK'yı zirüzeber edeceğinin farkında. Onun için yeni terör modelleri konusunda antrenman yapıyorlar! İstanbul'da yakılan araç sayısı dün itibariyle 39'a ulaştı. Başbakan diyor ki "Bu araçların sahiplerinin ne günahı var. Bu araçlar kimindir, neyin nesidir, niye bunlar yakılır?" Terör yani, hedef gözetmeksizin yapılan terör. Amaç toplumun huzurunu bozmak. Araçların, sahiplerine göre seçilerek yakıldığına dair hiçbir ipucu yok.

Türkiye PKK'nın yerine ikame edilebilecek yeni faktörlere dikkat etmeli! Yani Türkiye bir yandan PKK terörünü yok etmeye çalışırken, bir yandan da PKK sonrası terör biçimleri konusunda kafa yormalı artık ve tedbir almalı! Hıristiyan cemaatlerin, 'kendilerini Türkiye'de rahatsız hissettiklerini' yüksek sesle söylemeye başlamaları Türkiye için hiç de iyi olmaz! Öyleyse şu rahip cinayetlerine ve araba kundaklanmalarına dikkatle eğilmeli ve "birkaç çapulcunun işi" deyip geçiştirilmemeli!
"

Bu sese kulak verilmeli...

24 Aralık 2007 Pazartesi

Beklenen açıklama!

Tamer Korkmaz son olarak 17 Ekim 2007 Tarihinde "Satılmış!" yazısıyla çıkmıştı okurlarının karşısına. Yazarın müdavimleri o günden sonra Zaman Gazetesinde bir daha Tamer Korkmaz imzalı bir yazı göremedi ve yazar ile gazete arasındaki ilişkinin kopukluğuna dair net bir açıklama da bu güne kadar yapılmadı.

Bu gün Ekrem Dumanlı Bir yazara veda başlığı altında beklenen açıklamayı yaptı. Bu ayrlılığın sebebinin ne olduğu noktasında bu güne kadar çok şey yazılıp çizilmişti, Dumanlı bunların bir kısmı için tezvirat da dese bu ayrlığın görünürde makul bir sebebinin olmayışı kafalarda soru işaretlerinin oluşmasının en büyük sebebi. Korkmaz yazdığı dönemde Zaman Gazetesinin tartışmasız en güçlü kalemiydi ve Dumanlı'nın yazısında da değindiği okur merakı (belki tepkisi) bize gösteriyor ki Zaman Gazetesi ciddi bir kan kaybı yaşamıştır.

Tamer Korkmaz'ın bundan sonra hangi gazetede yazacağı konusunda da çeşitli iddialar gündemde, nerede yazacağını kesin olarak bilmesek de Korkmaz'ın yeni adresinde de Arzın Merkezine seyahate devam edeceğinden şüphemiz yok...

20 Aralık 2007 Perşembe

En büyük komplo!

Bugüne kadar yüzlerce kez dile getirildi. Gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında öne sürüldü. Kitaplar yazıldı, istihbarat raporları hazırlandı. Her çevreden inananlar tarafından savunuldu. Ama hep uçuk iddialar olarak kaldı. Hâlâ da öyle. Yıllar sonra bile aynı iddialar tekrarlanıyor olacak. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında olduğu gibi, çok önemli suikastlerde olduğu gibi, daha doğrusu dünya tarihini değiştiren, yön veren, insanoğlunun kaderini etkileyen her olayda olduğu gibi geleceğin tarihinde bugünkü şüpheler çok belirgin yer tutmaya devam edecek.

Dün Yeni Şafak gazetesinin dış haberler sayfasında yer alan bir haber, yıllardır tartışılan bir konuyu tekrar gündeme almama neden oldu. ABD saatiyle 08:46:30'da bir uçak Dünya Ticaret Merkezi Kuzey Kulesi'nin 94-98. katları arasına çarptı. Ardından zincirleme saldırılar geldi ve küresel ölçekli reaksiyon başladı.

Hiç unutmam; o gün Yeni Şafak gazetesinin Yayın Yönetmeni olan Selahaddin Sadıkoğlu'nun odasındaki televizyonda saldırıya ilişkin görüntüleri gördüğümde söylediğim ilk söz şu olmuştu: “Şu an yüzyılın olayı yaşanıyor.” Daha sonraki gelişmeler gerçekten de 21. yüzyılın şekillendirmeye yönelik ilk adımın atıldığını gösterdi.

Bunu neden söyledim? Saldırıdan önce, yine gazetede çoğu zaman yaptığımız tartışmaların birinde, nasıl bir dünyanın şekillenebileceğini sorgularken, “Çok büyük bir olay olması gerekiyor. Dünyayı sarsacak bir olay olması gerekiyor” demiştim ve bu kanaatimi etkileyen gerekçeleri sıralamıştım. Şu an yazı işleri müdürlerimizden olan Mustafa Kartoğlu, bugün hâlâ benzer konular açılınca bu sözlerimi hatırlatır.


İtalya eski Cumhurbaşkanı Francesco Cossiga, işte o tartışmayı yeniden gündeme taşıdı. Söylediği yeni bir şey yoktu ama ilk kez bir eski Cumhurbaşkanı tarafından dile getirildiği için önemliydi.

11 Eylül'de dünya tarihindeki en ciddi kırılmalardan biri yaşandı. El Kaide, ABD'nin siyasi, askeri ve ekonomik hedeflerini vurmuştu. Saldırıyla ilgili komisyonlar kuruldu, dünya ölçeğinde olağanüstü hal ilan edildi, binlerce insan gözaltına alındı. Sonuç: Bir terör saldırısı…

60, 70 ve 80'lerde Avrupa'daki bombalama olaylarından sorumlu tutulan Gladio örgütünün varlığını ifşa ederek yapılanma içindeki rolünü de itiraf eden eski Cumhurbaşkanı, Corriere della Sera gazetesine; “Ön safta İtalyan merkez solu olmak üzere, Amerika ve Avrupa'nın bütün demokratik unsurları gayet iyi biliyor ki bu feci saldırılar (11 Eylül saldırıları) CIA ve Mossad tarafından, Arap dünyasını suçlamak ve Batılı güçleri Irak ve Afganistan'a müdahaleye tahrik etmek için planlanıp gerçekleştirildi” dedi. Ona göre dünyanın bütün istihbarat teşkilatları bu gerçeği biliyor.

İki ülke işgal edildi, yerkürenin hemen her köşesi büyük bir hesaplaşmanın cephesi oldu, yüz binlerce insan öldürüldü, insanlık suçlarının hepsi denendi, örtülü operasyonlar normalleşti, Batı'nın “çok kültürlülük” projesi çöktü, gizli cezaevleri ve insan ticareti deşifre edildi, enerji merkezli korkunç bir rekabet başladı, El Kaide etiketli büyük saldırılar gerçekleşti ve bunların hepsi bir şekilde devam ediyor.

21. yüzyıl “terörle mücadele” adı altında şekillendiriliyor ve yeryüzünde güçler dengesi yeniden kuruluyor. Terör giderek artıyor, Bin Ladin ve El Kaide güçlenip çeşitleniyor, El Kaide saldırılarının hiç biri çözülemiyor.

11 Eylül saldırılarıyla ilgili spekülasyonların hiç biri ciddiye alınmadı. Resmi soruşturmalardan da bir şey çıkmadı. Aykırı şeyler söyleyenler komplocu ilan edildi. Saldırı ve sonrasına ilişkin belki milyonlarca yayın sonrasında bir soru sorayım:

Gerçekten 11 Eylül'ün ne olduğuna dair kesinleşmiş kanaati olan kimse var mı? Bence yok. Cossiga, bu konudaki son ve en büyük komplocu oldu!

Sadece Irak'ta bir milyon insanın öldürüldüğünü düşününce insanın inanası geliyor!

Hepinizin bayramını kutlar sağlık ve esenlikler dilerim….

İBRAHİM KARAGÜL

15 Aralık 2007 Cumartesi

İyidik böyle !

Ünlü piyanist Fazıl Say'ın Alman Süddeutsche Zeitung Gazetesine yumurtladığı sözler gündemde.

Say "Bizim Türkiye rüyalarımız biraz öldü. Tüm bakan eşleri türban takıyor. İslamcılar zaten kazandı, biz yüzde 30, onlar ise yüzde 70. Başka yere taşınmayı düşünüyorum." buyurmuş.

Fazıl Say ne yapmak istiyor ? AKP iktidar olana dek hiç sokağa çıkmadığına, geniş halk kitleleri arasına karşışmadığına inanmamızı mı istiyor, ülke kadınının büyük çoğunluğunun en temel tercihinden bihaber yaşadığını bize başka türlü nasıl izah edebilir. Başlarını örten kadınlarımız gerçeği Türkiye sınırlarına Kapıkule, Habur yada bir başka kapıdan 2002 kasımında mı girdi ? Ertuğrul Günay'ın güzel ifadesiyle bir sanatçının kendi toplumuyla ilgili bu kadar yabancılaşma duygusu hissetmesini üzüntüyle karşılamamak mümkün mü ?

Yoksa bütün problem Say'ın son cümlesindeki Çankaya'daki davete bile beni çağırmadılar mızmızlanmasında mı gizli ? Dünyaca tanınan ve belirli bir seviyeyi aşmış bir Sanatkarın bu denli savruk, iç barışı tehdit edici beyanlarının altında böyle küçük hesaplar olmasına mı yanalım, yoksa ülkenin temel gerçeklerinden habersizliğine mi ? Yada bütün sosyal/siyasal/kültürel analizlerini %70-30 matematiğine indirmesine mi ?

İstanbul'un Fethine yakın, Ortodoks papazların "Kardinal külahı görmektense, Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederim" dedikleri rivayet edilir, gelinen noktada bu ülkenin kimi evlatları! Zürih'i, başörtülü kadınların da yer aldığı İstanbul'a tercih eder olmuş...

Hangisine üzülelim ?

13 Aralık 2007 Perşembe

Bu şarkı burada bitmez...



Dün gece Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi (G) Grubu'ndaki son maçında CSKA Moskova'yı evinde 3-1 yenerek tarihinde ilk kez ikinci tura yükseldi. Geçen yıl Uefa guruplarında sergilediği futbol ile bu yıl yaşanacakların sinyalini veren Zico'nun Fenerbahçesi, Edu'nun kendi kalesine attığı golle 0-1 geri düşmesine rağmen, Türkiye Liglerindeki gerçek 2 stardan birisi olan Alex (Alexsandro de Souza)'in muhteşem golüyle önce beraberliği yakalamayı, ardından yine Alex'in asisti ve Uğur Boral'ın şık vuruşuyla 2-1 öne geçmeyi başardı (İmitasyon starlara duyrulur). Maçın son dakikalarında perdeyi kapatmak da yine Uğur Boral'a nasip oldu.

Kim bu gün ne derse desin, Zico Fenerbahçe'de göreve geldiğinde bu sinerji ve başarıyı yakalayabileceğini kimse düşünmüyordu, belki Aziz Yıldırım bile. Ancak gelinen noktanın ilk işaretlerini geçen yıl almıştık, elinde Nobre, Pierre Van Hooijdonk, Anelka, Tuncay Şanlı, Serhat Akın ve Semih Şentürk gibi her takıma nasip olamayacak bir hucum hattına sahip Daum'lu Fenerbahçe'nin sergilediğinden çok daha kişilikli ve ofansif bir oyunla sahne almıştı Uefa guruplarında Zico'nun Fenerbahçesi. Talihsiz AZ maçları sadece skor yazarları için bir anlam ifade edebilirdi, Fenerbaçe doğru yoldaydı çünkü.

Bu gün taraflı tarafsız herkes kabul etmektedir ki; Fenerbahçe'nin karşısına 2. turda, aralarında Real Madrid, Milan, Barcelona, Manchester United ve Chelsea gibi devlerin olduğu muhtemel rakiplerden hangisi çıkarsa çıksın, Zico'nun talebeleri kişiliklerini, mağlubiyeti kabul etmiyen karakterlerini sahaya yansıtacaktır. Aksi bir netice olursa da yine bilinecektir ki, bu şarkı burada bitmeyecektir...

8 Aralık 2007 Cumartesi

Dejavu : Derbi Fener'in...

Galatasaray'lı dostlar kusura bakmasın, bu filim 100 yıldır vizyonda, o bakımdan Fenerbahçe'liler için yaşananın adı kısaca Dejavu...

İkinci yarının özellikle ilk 15 dakikasında oyun adeta Galatasaray cezasahası içinde geçti, bu süreçten sadece + 1 gol yiyerek çıkmak bu filimin sürekli izleyicilerinin takdir edeceği bir durum, zaten bunun farkında olan Galatasaray seyircisi skora aldırmadan marşlarını büyük bir şevkle terennüm ediyorlardı.

Maçın hakemi Fırat Aydınus iyi bir performans gösteremedi, bu maç sonrası sanıyorum Aydınus da Fenerbahçe'nin istemezük listesinde yerini almıştır...

5 Aralık 2007 Çarşamba

İnceleyin...

Zaman Gazetesinde yer alan habere göre ünlü Alman haber dergisi Der Spiegel, UEFA'nın, 8-0 sonuçlanan Liverpool-Beşiktaş maçını şike süphesiyle incelemeye aldığını öne sürmüş.

Dün UEFA'nın iletişim sorumlusu William Galliard, şüpheli buldukları 10-15 maçı incelemeye aldıklarını açıklamıştı, Der Spiegel'in haberine göre şüphe uyandıran maçlar arasında 8-0 sonuçlanan Liverpool-Beşiktaş maçıda yer alıyor. Haber, şike olasılığını internetteki bahis sitelerindeki para akışına dayandırıyor. Buna göre Liverpool-Beşiktaş maçının oynanmasından bir gün önce bu sitelere bahis amacıyla yatırılan miktarlar, normal şartlarda yatırılması gereken paranın çok üzerinde bulunuyor. Der Spiegel'in haberi, bugün Fransızca, Almanca ve İngilizce yayın yapan birçok internet sitesinde de yeraldı...

2 Aralık 2007 Pazar

KABADAYI 14 Aralık'ta Vizyonda...



Başrölünde Şener Şen ve Kenan İmirzalioğlu'nun yer aldığı KABADAYI 14 Aralık'ta vizyonda.

Senaryosu Yavuz Turgul'a ait olan çalışmada Şener Şen ve Kenan İmirzalioğlu dışında başrollerde İsmail Hacıoğlu, Rasim Öztekin ve Aslı Tandoğan da yer aldıyor. Kurtlar Vadisinde Testere Necmi karakteri ile karşımızda olan Tarık Ünlüoğlu da KABADAYI'da izleyicikarşısına çıkan bir başka tanıdık sima. Filmin konusu kısaca şöyle :

“Meşhur Kabadayılardan Ali Osman (Şener Şen) eski günlerine veda etmiştir. Beklenmedik bir anda yıllardır görmediği ve aşık olduğu kadının izini bulur ve bir oğlu olduğu haberiyle sarsılır. Oğlu Murat (İsmail Hacıoğlu) ve sevgilisi Karaca (Aslı Tandoğan) ile bir barda çalışmaktadırlar. Karaca’ya yıllardır aşık olan mafya üyesi Devran ise(Kenan İmirzalıoğlu) kızı geri alabilmek için herşeyi göze almıştır. Ali Osman’ın artık tek amacı oğlu Murat ve sevgilisi Karaca’yı canı pahasına korumaktır. Devran için hayattaki tek amaç Karaca’dır ve yoluna çıkan herşeyi ve herkesi yok etmeye hazırdır….”

14 Aralık Cuma gününü heyecan ve merakla beklemedeyiz...

1 Aralık 2007 Cumartesi

Okunması gereken 1 adet mesajımız mı var ?

Tarih : 20 Kasım 2007

Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edilen Nükleer Güç Santrallarının Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Yasa, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanır. Onaylanan yasa ile artık kamu şirketleri nükleer santral kurabilecek veya yatırıma iştirak edebilecektir.

Tarih : 30 Kasım 2007

Atlasjet Hava Yolları adına İstanbul-Isparta seferini yapan WorldFocus Havayolları'na ait uçak, sabaha karşı Keçiborlu ilçesinde, inişe geçtiği sırada dağlık araziye düşer. 7 mürettebat ve 50 yolcudan kurtulan olmaz. Düşen uçakta Süleyman Demirel Üniversitesince düzenlenen ''Ulusal Türk Hızlandırıcı Merkezi Projesi 4. Çalıştayı''na katılmak üzere Isparta'ya giden 6 bilim adamı da bulunmaktadır.

Kazanın üzerinden fazla bir süre geçmeden ajanslara bu 6 bilim adamının (Boğaziçi Üniversitesinden Prof. Dr. Engin Arık, Araştırma Görevlisi Özgen Berkol Doğan, Yüksek Lisans Öğrencisi Engin Abat, Doğuş Üniversitesi'nden Prof. Dr. Şenel Fatma Boydağ, Doç. Dr. İskender Hikmet ve Araştırma Görevlisi Mustafa Fidan) 2 yıl önce başlatılan ve DPT tarafından desteklenen ''Türk Hızlandırıcı Merkezi Teknik Tasarımı Ve Test Laboratuvarları'' projesinde görevli oldukları bilgisi düşer. Prof. Dr. Engin Arık, İsviçre'nin Cenevre kenti yakınlarında kurulu nükleer araştırma merkezi ''European Organization for Nuclear Research (CERN)''deki ''Atlas Deneyi''nde çalışıyordu. Prof. Dr. Engin Arık Toryum madeni ve gerçeği üzerine dikkat çeken bir isimdi...