19 Kasım 2009 Perşembe

Ömer Lütfi Mete'yi kaybettik...

Gazeteci Yazar Ömer Lütfi Mete'yi kaybettik. Geçen yıl geçirdiği kalp krizi sonrası uzun süre yoğum bakımda kalan ve sağlığı bozulan Mete, önceki gün evinde yine kalp krizi geçirdi ve dün akşam saatlerinde kaldırıldığı Acıbadem Kadıköy Hastanesi'nde hayata gözlerini yumdu.

Ömer Lütfi Mete yaşamı ve eserleri ile Türk Kültür hayatına damgasını vuran isimlerden birisi oldu. Basın dünyasında Sabah, Tercüman, Türkiye, Ortadoğu, Yeni Şafak gibi gazetelerde yönetici ve yazar olarak çalıştı. Türk Edebiyatı, Boğaziçi ve Çağrışım dergilerinde makale, mizahi öykü ve şiirleri yayımlandı.

Ömer Lütfi Mete'nin, Gülce (şiir), Çığlığın Ardı Çığlık, Yerden Göğe Kadar, Asker ile Cemre, Çizme (roman), Derin Millet Manifestosu (köşe yazılarından seçmeler), Hacıyağı ile Parfüm Arasında (deneme), Balonya Tüneli, İtfaiye Yanıyor (kara mizah) gibi yayınlanmış eserleri bulunuyor. Mete'nin yakın zamanda yayınlanmış kitapları arasında ise Prof. Dr. Mahir Kaynak ile kaleme aldığı "Erdoğan Operasyonu", "Allahsız Müslümanlık", "Basılı Yakıt" isimli eserleri sayılabilir.

Senaryo yazarlığıda yapan Mete'nin sinema filmi dalında "Çizme", "Gülün Bittiği Yer", "Bizim Yunus", "The İmam", televizyon dizisi dalında da, "Bizim Ev", "Evlere Şenlik", "Ortaklar", "Deli Yürek", "Avcı", "Hayat Bağları", "Çanakkale Destanı" gibi yapımların senaryolarında imzası var. Kurtlar Vadisi yapımının ilk sezonlarında yapımcılıkta yapan Mete'nin bu çalışmaya katkıları ise hala devam etmekteydi, dizide yer alan "Ömer Baba" karakterinin sözlerinin yazarı Mete idi.

Türk basınında "Derin Devlet", "Çeteler", "İstihbarat Dünyası ve Savaşları" konularında yazdıkları ve verdiği eserler ile önemli bir yeri olan Ömer Lütfi Mete bugün Marmara İlahiyat Vakfı Camii'nde ikindi namazından sonra kılınacak cenaze namazının ardından Çengelköy Mezarlığı'nda toprağa verilecek.

Ömer Lütfi Mete'ye sonsuz Rahmet sahibinden Rahmet, kederli ailesine ve milletimize de sabr-ı cemil niyaz ediyoruz...

13 Kasım 2009 Cuma

Kim bu şef!

Büyük bir orkestra son günlerde takdire şayan bir senkronizasyon içinde "amaca" yönelik icrayı faaliyet yapıyor ve piskolojik harbin her çeşidine yıllardır maruz bu millet, yeni bir operasyonun hedef tahtasında bulunuyor!

Son operasyon "korkudan oturduğu yerden kıpırdayamayacak" bir halk inşaasını hedefliyor olmalı!

Önce Domuz Gribi kapsamında yerli basında çıkan, Dünya Sağlık Örgütü'nün hastalığa dair açıklamaları ve ülkemizde görülen ilk vakalar neticesi yapılan neşriyatla başlayıp, söz konusu hastalık için ithal edilecek aşıların gerekliliği ve gereksizliği kapsamında kamuoyunda yürütülen garip! tartışmalara bakıp, ardından İnsanların eczanelere akın ederek mevsimsel grip aşılarına hücum etmeleri, mevsimsel grip aşılarının tükenmesi sonucu ise aynı İnsanların zatüre aşısına yönelmelerine dikkat etmek, meydana getirilen travmayı yeterince resmediyor!

Olayın üzerine birde Başbakan ile Sağlık Bakanı'nın konuya yaklaşım farklarının eklenmesini düşününce, açığa çıkan "başarıyı" takdir etmemek imkansız!

Domuz Gribi vakasından sonra gündeme aniden giren tartışmanın adı ise GDO oldu! Tarım bakanının söylemine bakılırsa, GDO'lu ürünlerin ithalatını zorlaştıran bir yönetmelik "GDO'lu ürünlerin ithalatını kolaylaştırma" olarak ele alındı ve sade vatandaş önce televizyon ekranlarında, çarşı pazarda alış-veriş yapan kendisi gibi vatandaşlara mikrofonlar uzatılıp "Bu ürün GDO'lu mu? Bunu biliyor musunuz?" sorularının yöneltildiği ile, sonrasında da aynı çarşı pazarda aradan bir kaç gün geçmişken vatandaşın "neyi alacağımızı kime güveneceğimizi bilmiyoruz!" deme noktasına geldiği gerçeği ile yüzleşti!

Hangi ülkede?

Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) içeren ürünlerin üretim ve ekiminin yapılmadığı, tohum girişinin de yasak olduğu Türkiye'de!

Son tartışma ise, Ergenekon Operasyonu'nun başlaması ile alttan alta başlayıp operasyon ne zaman ivme kazansa büyük hararetle su yüzüne çıkarılıp pompalanan telefon dinlemeleri ve teknik takip konularındaki iddialar oldu!

Dün Türkiye bütün gün, Yargıtay'ın Başkanlık Santrali'nin dinlendiği iddiası ile meşgul oldu, taaki Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) Telekomünikasyon İletişim Başkanı Fethi Şimşek'in Yargıtay'a ait olduğu iddia edilen telefonlarla ilgili hiçbir dinleme eyleminin gerçekleşmediğini açıklamasına kadar!

Türkiye'nin dün bütün gün yaşadığı bu "yargıda dinleme/dinlenme" eksenli tartışma ve travmanın arkasından çıkan isimler ise hayli ilginç isimler!

Bu isimlerden ilki "telefonlarının dinlenip dinlenmediğinin belirlenmesi için" Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na yaptığı başvurusu reddedilince Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ne başvuran ve Adalet Bakanlığının meslekten ihracını talep ettiği YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu.

Diğeri ise kimi Ergenekon soruşturması sanıklarıyla ilişkide olduğu iddia edilen ve Adalet Bakanlığınca meslekten ihracı talep edilen Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz!

Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun başvurusunu kabul ederek TİB'e baskın kararı veren Kaçmaz, TİB'de yapılan inceleme sonrası oluşturulan "Yargıtay Başkanlık Santrali ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin'in dinlendiği"ni gösterir raporu medyaya servis etti!

Bunun üzerine kopan gürültüye, Yaz Kararnamesi'nin çıkması, Ergenekon dava ve soruşturmasının hakim ve savcılarını görevden almak istemeleri sebebiyle geciken HSYK toplanarak "savunma pozisyonundayız" açıklaması yaparak, Yargıtay'da kısmen ihtiyatlı bir tavırla "ön inceleme" kararı vererek katkıda bulundu.

Ergenekon Operasyonu'na mesafeli, hatta karşısında pozisyon almış medya organlarında meselenin ele alınışı karşısında vatandaş Ahmet'in "beni de dinliyorlar mı acaba?" diye düşünmemesi için fazlaca rahat olması gerekir.

Ve bu rahatlık yoksa vatandaş Ahmet'in, Telekomünikasyon İletişim Başkanı Fethi Şimşek'in "Başkanlık kurulmadan önce bir ülkenin başbakanının 6 yıl hakim kararı olmadan dinlendiği, kayıtlarının ele geçirildiği ve gazetelere servis yapılıp tartışıldığı hususlarla ilgili olarak her nedense toplumumuzda bir tartışma yaşanmıyor. Hiçbir hakim kararı yok, bir ülkenin Başbakanı 6 yıl dinleniyor ve kimsenin kılı kıpırdamıyor, ama hakim kararı ile yapılıyor, bugün tartıştığımız dinlemeler, usulüne uygun ve mevzuatta yazan hususlara uygun dinlemeler yapılıyor, her nedense toplum ayağa kalkıyor. Bu çifte standarttan kurtulmamız lazım" şeklindeki açıklaması üzerine kafa yormasını, orkestra'nın şefinin mahir yönlendirmeleri ile kulaklara üflediği namelerin asıl hedefini düşünmesini beklemek gerçekçi olmaz!

Doğrusu hem orkestranın bireylerini hem de maharetli "şef"lerini takdir etmemek imkansız...