28 Aralık 2008 Pazar

Golyat'ın çocukları mağlup olmaya mahkum...

Yeryüzünün en korkak, Terör'ü devlet politikası haline getirmiş, 60 yıldır silahsız, mazlum ve mağdur bir halkı en vahşi yöntemlerle sindirmeye, ötesinde toptan yok etmeye çalışan, 'Yeryüzü Şeytanlığı'nın mücessem hali Terör Devleti dün, uyguladığı ambargo ile açlık ve ölüme mahkum etmeye çalıştığı Gazze'ye hava saldırısı düzenleyerek, 60 yıllık kabarık cürüm listesine bir yeni affedilemez cinayet daha ekledi.

Saldırıyı düzenleyenler Golyat'ın manevi çocukları olduklarını ve tamda bu sebeple kaybetmeye mahkum olduklarını bir kez daha afişe ettiler. İnsanlığın ve özelde İslam Dünyasının bu gün içinde bulunduğu acınası durum, bırakın İslami tepkiyi, İnsani reflekslerle dahi bu vahşi katliama verilmesi gereken gerçek karşılığı vermeye mani olabilir, ancak bu durum ilelebed sürecek değildir. İnsanlık ve İslam Dünyası mutlaka, bu tip vahşetler karşısında, kendi değeri ve sahip olması gereken onuruyla mütenasip bir pozisyon alacak konuma gelecektir, bu gün olmazsa yarın.

Yukarda gördüğünüz resimde, saldırı sonucu yaralanan ve son nefesini vermek üzere olduğu anda, şehadet parmağını kaldırıp Rabbine ve Son Elçisine İmanını tazeleyen bir Filistinli yer alıyor. KAZANAN MUTLAKA BU RUH VE İMAN OLACAKTIR.

GOLYAT'IN ÇOCUKLARI KAYBETMEYE MAHKUMDUR...

26 Aralık 2008 Cuma

Runtime Error...

Ünlü dermatolog, "Göbeğini Kayışan Adam" aforizmasının sahibi, mensup olduğu millete duyduğu çoşkun muhabbetle! maruf Bekir Çoşkun, yine yeniden "sevgi dolu" bir yeni makalesi ile karşımızda. Bekir abimiz bu gün ıkınmış sıkınmış, kenarından köşesinden dolaşmış, tam adını koymaktan imtina etse de bir "çatışma" dan söz etmiş.

Yazılarında kullandığı dil, kelime sayısı bakımından kabile halkları lisanını aşamayan, okuduğumda bazen bana bir script marifetiyle, 350-400 kelimenin girildiği bir tablodan, kelimelerin önce rastgele seçilirek sonra rastgele dizilirek, ardından da aralara gündemde bulunan şahıs ve konulara işaret eden ifadeler eklenerek otomatik oluşturulduğu izlenimi veren, tutarlı bir modellemeden mahrum Bekir Çoşkun yazılarına tipik bir örnek bu gün karşımıza çıkan yazı.

"FARKINDA olsanız da olmasanız da, için için sürüp giden bir büyük çatışma var" diyor muhabbet İnsanı Çoşkun Bekir, çatışmanın ötesinde bir vuruşma varmış, bu vuruşma "Selamünaleyküm" ile "merhaba" arasındaymış!

Devamla "Tüm bu olanlar iki tarafın çatışması" diyor ve "Türban" ile "toka", "Şerbet" ile "rakı" hatta "sırma bıyık" ile "badem bıyık" arasında bir çatışma olduğunun altını kalın kalın çiziveriyor.

"Muska" ile "reçete", "Üfürük" ile "steteskop", "Mest" ile "mokasen", "Klozet" ile "ayaktaşı", "Cüppe" ile "ceket" kıyasıya bir rekabet, mücadele, ötesinde çatışma halinde imiş!

Bitmedi, okuyalım :

"Külah" ile "şapka"nın...
"Gülyağı" ile "losyon"un..
"Gazoz" ile "şerbet"in...
"Sürme" ile "rimel"in...
"Flört" ile "görücü"nün...
"Aşk" ile "muhabbet"in...
"Sevişmek" ile "halletme"nin...
"Gusül" ile "duş"un...
Bu; "prezarvatif" ile "en az üç çocuk"un karşılaşmasıdır...

Bitmedi, bu çorbada evrensel öğeler ve uluslararası ilişkiler eksik kalmasın kabilinden devamla ekliyor :

"Doğu" ile "Batı"...

Okumaya devam ediyoruz :

"Köylülük" ile "kentlilik"...
"Akıl" ile "ezber"...
"Bilim" ile "hurafe"...
"Mantık" ile "emir"...
"Okumak" ile "anlamak"...
"Görmek" ile "bakmak"...
"Fikir" ile "zikir" çatışmaktadır...

Final müthiş :

"Dün" ile "yarın"ın mücadelesidir bu...
"Geçmiş" ile "gelecek" arasındadır...
İyi bakın; bir kavganın tam ortasındayız, bu "aydınlık" ile "karanlığın" çatışmasıdır...


Dediğim gibi, Bekir abimiz ıkınmış sıkınmış bayağa bir kasmış, ez cümle "Bu milletin dünü ile, bu gün yaşayan ve geleceğe taşıyacağı değerleri ile, hassaten İSLAM'la kavgalıyız, asabiyiz netekim" demek istemiş, fakat bütün muadilleri gibi yüreğindekini tam/eksiksiz ifade etmemiş, edememiş.

Kafası da bir hayli karışmış, kurduğu "Aydınlık ile karanlığın mücadelesi" denkleminde "cemaat, hoşgörü, aşk, sevişmek" kavramları solda, "ayaktaşı, şerbet, görücü, halletme, en az üç çocuk" kavramları ise sağda yer almış.

Sonra "Doğu, köylülük" ve "akıl" da solda, buna mükabil "Batı, kentlilik" ve "ezber" de sağda kendisine yer bulmuş bu formülasyonda.

Devamla "Bilim, mantık, okumak görmek, fikir" solda, "Hurafe, emir" ve "anlamak" sağda, "zikir" ile yan yana konumlanıvermiş.

Bekir abimizin kafası iyice karışmış, söylemek istediğini açıkça söyleyememekten midir, söylenecek sözün bizzat taşıdığı garabetten midir yoksa gerçekte bir script söz konusudur ve algoritma bu sefer doğru bir "çorba" servis edememiş midir bilemem.

Karar, aziz okuyucunun...

20 Aralık 2008 Cumartesi

Bir önerim var...

Hastayım "Türk Futbol Kamuoyu"na, onun "Hafıza"na ve sadece Fenerbahçe lehine bir hakem hatası yaşandığında gündeme getirdiği "Temiz Lig" talebine! Temiz bir lig arzu etmek kötü bir şey mi ? Elbette değil ve her futbol severin arzusu, kötü olan ve tepki gösterdiğim, Lig yarışında dengeleri değiştirmek adına bu talebin üstelik gayrı adil ve gayrı ahlaki olarak gündeme getirilmesi meselesi.

Dün akşam Fenerbahçe Konya'da Konyaspor'a konuk oldu ve karşılaşmanın 34. dakikasında Önder Turacı'nın sağ koluna mı yoksa göğsüne mi çarptığı hala çözülemeyen pozisyonda top ağlarla buluşunca necip türk spor basını sazı eline aldı ve malum türküyü yine terennüm etmeye başladı.

Yaşananlar İnsan'a "deja-vu" dedirtecek cinsten hadiseler. Tıpkı bundan 3 sene önce, 2005-2006 sezonunda Konya'da oynanan müsabakada Anelka'nın faullü golü sonrası yaşanan ve "Türkiye'de böyle bir gol ilk kez mi atıldı?" sorusunu sordurtan türden bir kampanya dün akşam itibari ile yine yeniden başlatıldı. O karşılaşma sonrası Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor "El değmemiş temiz bir lig istiyoruz" pankartı ile sahaya çıkmışlardı, hadi diğerleri neyse ancak Arif Erdem'i uzun yıllar profesyonel futbolcu olarak istihdam etmiş Galatasaray'ın o pankartla sahaya çıkmasını hatırladıkça hala gülerim. Garipsediğim futbol kamuyou hafızası o kampanyadan gönüllü olarak ve taammüden o denli etkilendi ki, Fenerbahçe'nin bütün meşru başarılarını yaralamak adına o faullü gol tepe tepe kullanıldı. Sonraki süreçte söz konusu kampanyanın kotarıcıları ve gönüllü uygulayıcıları "Temiz Lig" talep edenlerin benzeri hatta daha ileri düzeyde ihlallerde bulunmaları karşısında üç maymunları oynamayı da asla ihmal etmedi.

O sezondan sonra iki sezon üst üste, Fenerbahçe Futbol Takımı'nın liglerin ilk yarılarını, en çok gol atan, en falza hucum organizasyonu yapan, en çok korner kullanıp kaleye en fazla şut çeken takım olmasına rağmen penaltı atmadan bitirmesinden, iki sene üst üste fortis kupasından fahiş hakem hataları ile elenmesinden ve bütün bunlar olurken, Fenerbahçe'nin "Temiz Lig" talep eden kimi rakiplerinin karşılaşmalarında yaşanan yine fahiş hakem hatalarıyla alınan üç puanlardan ve benzeri olgulardan hiç rahatsızlık duymayan, Milan Baroş'un futbol ile hentbol'u ayırt edememesi karşısında, yine iki hafta önce Denizli'de yarım metre içeri giren topun gol olarak değerlendirilmemesinde ve benzeri durumlarda "Temiz Lig" talep etme ihtiyacı hissetmeyen, Türk Futbolunu gayet steril bulan bu futbol hafızasına ve yoğrulan bu bilince ben nasıl hayranlık duymayayım ? Bu tablo ilgiyi ve takdiri hak ediyor!

Böyle çarpık bir algıyı oluşturabilmek ve ayakta tutabilmek doğrusu büyük başarı! Dolayısı ile işin kotarıcı ve uygulayıcılarını tebrik etmek gerekiyor. Aynı duygulara geçen sene Fenerbaçe-Kayserispor karşılaşması sonrası "Beyaz Sayfa" kardeşliğine şahit olduğumda ve bir gün sonrasında, Ankara'da, Gençlerbirliği-Galatasaray karşılaşmasında yaşananlar (bu maçın kahramanı da dün akşam düdük çalan Kuddusi Müftüoğlu idi) sonrası sergilenen derin sessizlik karşısında da kapılmış, bu büyük işbirliğine hayranlığım bir kat daha artmıştı.

Bu muhteşem hafıza ve bilinç, içinde bulunduğumuz 2008-2009 sezonunun ilk yarısında attığı gollerin neredeyse yarısını elle yada faulle atan Milan Baroş'un mükerrer vukuatlarında değil yine bir Fenerbahçe'linin içinde yer aldığı tartışmalı pozisyonda devreye girdi ve takdir hislerimi bir kez daha kazanmayı başardı.

Bu kadar başarı karşısında kayıtsız kalamayacak ve bir öneri yapacağım : Geçen senenin "Beyaz Sayfa" daha öncesinin "Temiz Lig" kardeşlik bağı ile birbirlerine bağlanmış iki camiası yarın karşı karşıya gelecek. Onlara önerim Galatasaray-Beşiktaş derbisinde bu büyük fırsatı kaçırmasınlar, yine yeniden "El değmemiş temiz bir lig istiyoruz" pankartı ile sahaya çıksınlar, pankartın bir ucundan da mutlaka Baroş tutsun.

Nasıl olsa el birliği ile ürettiğiniz/beslediğiniz o garip "bilinç" ve "ortak futbol hafızası" Anelka'nın eli dışında, yaşanmış ne kadar ihlal varsa hepsini unutturuyor, kalkıp kimse "pes artık, ayıp oluyor" demiyor. Kullanın bu fırsatı, kaçırmayın...