31 Aralık 2009 Perşembe

Varan 1...

Önce kimileri için süpriz, kimileri içinse beklenen gelişme yaşandı ve Ertuğrul Özkök, Hürriyet Gazetesi'nin genel yayın yönetmenliği görevini Enis Berberoğlu'na devretti. Bu gelişmenin akisleri henüz tam netleşmemişken Doğan Şirketler Grubu Holding A.Ş bir açıklama yayımlayarak Aydın Doğan'ın Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanlığı görevinden 1 Ocak 2010 itibariyle ayrılacağını ve görevi kızı Arzuhan Doğan Yalçındağ'ın devralacağını duyurdu.

Ard arda gerçekleşen bu iki hadise, Türkiye'de yaşananları dikkatle takip edip doğru okuyanlar için beklenmedik gelişmeler değil. Aylar önce burada, uluslararası sistemin gerçek güdücüleri eli ile ülkemizde teşekkül ettirilmiş ve yakın tarihimizin karanlık bir çok hadisesinin perde arkasındaki organizatörüne "zoom" yapmayı amaçladığını gördüğümüz Ergenekon Operasyonu'nun artçı şoklara sebebiyet vereceğini, operasyonun tasfiyesini amaçladığı mekanizmalarla birlikte, bu mekanizmaların içerdeki direkt/endirekt partnerlerinin de söz konusu tasfiyeden nasibdar olacağının beklenti ve tahminler arasında yer aldığını belirtip, "Bu bağlamda bu güne kadar Ergenekon Operasyonu'nda, tasfiye edilmek istenen mekanizmaların sermaye ve siyaset ayaklarına dair tatminkar unsurları henüz göremedik" demiş ve o günlerde Aydın Doğan ile Başbakan Erdoğan arasında yaşanan polemiğin arka planına seyehat etmeye çalışmış ve nihayetinde "Türkiye'nin geleceğinde sahne alacak aktörler arasında, Erdoğan-Baykal-Doğan üçlüsü, kendi kulvarlarında varlıklarını aynı anda gelecekte sürdüremeyecek mi?" sorusunu sorup kendimizce cevaplandırmıştık: "Görünen o ki, sürdüremeyecek..."

Uzak olmayan bir gelecekte siyasi alanda da "vedalar" yaşanması kimseyi şaşırtmamalı...

8 Aralık 2009 Salı

Reşadiye'den kim ne mesaj veriyor?

"Açılım bitti" diyenler, barış arayışlarına karşı duranlar, çözüm yönünde hiçbir sözü olmayıp bütün güçleriyle yola çıkanları durdurmaya çalışanlar, kan üzerinden iktidar hesabı yapanlar içten içe seviniyor olmalı!

Ne kadar kan dökülürse, ne kadar insan ölürse, ne kadar şiddet olursa o kadar kazanç hesabı yapanlar, çatışmadan güç devşirenler, ellerinde ne varsa kaybettiklerinin farkında olanlar gerçekten seviniyor olmalı.

Tokat'ın Reşadiye ilçesi Sazak köyü yakınlarında, devriye görevi yapan jandarma ekiplerine kurulan pusu ve yedi asker şehit!

Terörden kim besleniyor, saldırganlar kime güç kazandırıyor, çözüme karşı olanlarla bu çevrelerin çıkarları hangi alanlarda örtüşüyor? Belki Reşadiye'deki saldırı da onları tatmin etmeyecek, Dağlıca, Aktütün gibi saldırılar da istiyorlardır. Belki de planlanıyordur, kim bilir?

İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın; "şiddete izin vermeyeceğiz" dediği saatlerde Reşadiye'de saldırı yapılıyordu. Sanki olacaklar sezilmişçesine hazırlanan bir konuşmaydı.

"Açılım bitti" diyenlere karşı, günlerdir Türkiye'nin büyük bölümünde çocukları sokaklara dökenlere karşı, şehir şehir çatışma senaryoları planlayıp uygulayanları karşı yapılan bir konuşmaydı.

Yola devam edilecekti. Dikenler tek tek kopartılıp, milletin ezici çoğunluğunun desteğiyle, kirli oyunlarla mücadele edilerek devam edilecekti. Edilecek de…

Reşadiye saldırısı ile kime, ne mesaj veriliyor?

Anayasa Mahkemesi'nin DTP ile ilgili kapatma davasını görüşmesinden bir gün önce. DTP'nin etkin olduğu bütün şehir ve kasabalarda sokak gösterilerini yönettiği, çözüme yönelik girişimi ve çalışmaları sözde savunurken el altından sabote etme yönünde bütün imkanlarını seferber ettiği bir zamanda. Emine Ayna'nın "dağa çıkmak"la tehdit ettiği, "80'lerden, 90'lardan beter olur" şeklinde tehditler savurduğu sırada böyle bir saldırı gerçekleşiyor.

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ABD ziyaretinde bulunduğu, genelde Ortadoğu ve Irak özelde ise Kuzey Irak ve PKK'nın tasfiyesinin pazarlıklarının yapıldığı sırada böyle bir saldırı gerçekleşiyor. 2007'den beri devam eden tasfiye sürecinin belki de ön önemli aşamasına gelinmişken, Mahmur ve Kandil üzerinden konuşmalar yapılırken böyle bir saldırı gerçekleşiyor.

Muhalefet partilerinin çözüme yönelik bütün girişmelere karşı durduğu, "açılım bitti" şeklindeki umutlarını yüksek sesle dillendirdiği bir zamanda bu saldırı yapılıyor.

Korkumuz; saldırıların bundan sonra daha da artacağı yönünde. Daha büyük saldırıların, şehir saldırılarının gerçekleşebileceği yönünde. Terör üzerinden Türkiye'ye, içerideki uzlaşma girişimlerine, bölgesel ve küresel açılım çabalarına karşı sanki gizli bir ortaklık söz konusu.

İçeride ve dışarıda birileri Türkiye'yi tekrar içeriye yönlendirme, iç krizlerle bunaltma, bölgesel açılımını tersine çevirme, iç siyasi yapısını yeniden güvenlik eksenli şekillendirme gibi arayışlar içinde sanki.

Acıları sömürerek, evlatlarının kanını emerek semirenlere, temsil iddiasında oldukları kitleleri istismar ederek ayakta kalma mücadelesi verenlere, barış sözcüğünü ağızlarından düşürmeyip barıştan nefret edenlere ve bu kesimler arasındaki çıkar ortaklığına sözümüz bitmeyecek.

Türkiye onlara rağmen yoluna devam edecek.

Şehitlere Allah rahmet etsin…