13 Eylül 2008 Cumartesi

Büyük tasfiye'ye beş kala!

Türkiye son bir haftadır gündemin birincisi sırasını işgal eden bir polemikle yatıp kalkıyor. Başbakan Erdoğan ile Türkiye'nin Medya Baronu Aydın Doğan arasında geçen "açıkla" polemiği sebebiyle gözler Erdoğan'ın, Cumartesi günü partisinin Beyoğlu ilçe kongresinde yapacağı açıklamaya çevrilmişti. Erdoğan burada bilinmedik, yeni şeyler söylemedi. Kamuoyuna daha önce mal olan Aydın Doğan tarafından kendisine gönderilen mektuplara, "imtiyaz" taleplerine değindi ve "cevap olarak şimdi bununla yetinip bu bahsi kapıyorum" dedi. Aydın Doğan'ın buna yanıtı "bir televizyon kanalında sizinle canlı yayında tartışmaya hazırım" oldu.

Peki bu polemik/restleşme noktalandı mı ?

Hiç sanmıyorum.

Bu gürültünün kopmasına görünürde sebep olan şey, Almanya'da görülen Deniz Feneri davasına ismi karıştırılmak istenen Başbakan'ın sert çıkışı. Bu çıkışı, kimileri Türkiye'nin Medya Baronu'nun akçeli işleri için siyasi iktidar üzerinde medya gücünü şantaj aracı olarak kullanmasına siyasi iktidarın isyanı olarak niteledi, kimileri de, Başbakan'ın "özgür basını!" sindirme girişimi olarak. En çarpıcı yorum Fehmi Koru'dan geldi. Koru bu çıkışı, Almanya'da görülen dava ile Türk iç siyasetine ayar verilmeye çalışılmasına bağladı.

Hadise henüz tam netlik kazanmasa, oluşan tabloda flu noktalar bulunsa da, yaşanan hadise Türkiye'nin son yıllarda yaşadığı sancılı sürecin son kilometre taşlarından birisidir. Son 6 senede yaşanan bir çok olay, yakın tarihimizin gelecekte en çok değinilecek ve kimi meselelerde referans alınacak hadiseleri olacak. Bunlar içinde hiç kuşkusuz en önemli ve merkezi olanı Ergenekon Opersyonu'dur. Kamuoyuna şu ana dek yansıyan yönleri ile temel rengi, uluslararası sistemin gerçek güdücüleri eli ile ülkemizde teşekkül ettirilmiş ve yakın tarihimizin karanlık bir çok hadisesinin perde arkasındaki organizatörüne "zoom" yapmak olan söz konusu operasyon'un artçı şoklara sebebiyet vereceği, operasyonun tasfiyesini amaçladığı mekanizmalarla birlikte, bu mekanizmaların içerdeki direkt/endirekt partnerlerinin de söz konusu tasfiyeden nasibdar olacağı beklenti ve tahminler arasında. Bu bağlamda bu güne kadar Ergenekon Operasyonu'nda, tasfiye edilmek istenen mekanizmaların sermaye ve siyaset ayaklarına dair tatminkar unsurları henüz göremedik.

Şimdi dönüp bu polemiğe, Koru'nun Almanya'da görülen dava üzerinden, geçmişte Tansu Çiller örneğinde yaşanana benzer bir siyasi mühendislik sezmesine, Başbakan'ın çıkışına ve bu hadise etrafında gözlemlenen saflaşmaya baktığımda ben ufukta bir büyük tasfiye görüyorum.

Önce şu tespitleri yapalım :

-CIA Almanya'da etkin, ERGENEKON meselesi ile gündeme gelen NATO'ya bağlı derin mekanizmaların varlığının kabul edilip açıklanmadığı ve dolayısı ile dağıtılmadığı Türkiye ile birlikte tek ülke.

-ERGENEKON Operasyonu kapsamında gözaltına alınıp tutuklanan kimi zanlıların Alman İstihbaratı ile temasları iddialar arasında.

-Darbe günlüklerinde Aydnın Doğan'ın adı geçiyor. Kendisine "gazeteci olarak mevcut düzene destek vermemesi ve işin sonuna gelmekte olunduğu" bilgisi verilen Doğan'ın desteğinin mutlaka alınması gerektiği, söz konusu günlüklerde ifade ediliyor.

-Doğan Medya Gurubu başlangıcından bu yana ERGENEKON Operasyonu'na mesafeli durdu, hatta karşısında konuşlandı.

-AKP Kapatma Davası sürecinde Doğan Medya Gurubu'nun aldığı pozisyon gereği, davanın neticelenmesi sonrası örtülü detente çağrılarına ev sahipliği yaptı ve olumlu yanıt alınamayışı sonrası yayın politikalarında yeni bir strateji belirledi.

-Deniz Feneri hadisesinde Deniz Baykal ve Doğan Medya Gurubu paslaşma halindeler.

-Deniz Baykal kendi ifadesi ile ERGENEKON'un Avukatı.

-ERGENEKON Davası'nın görülmeye başlanmasına yaklaşıldı, Dava yaklaşık bir ay sonra görüşülmeye başlanacak. Bu kritik dönemeçte, İlker Başbuğ'un Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturması sonrası yapılan ziyaret ve ziyareti gerçekleştiren askerin kimliğini de not almak lazım.

ERGENEKON tipi, cesameti ürtkütücü boyutlarda örgütlenmelerin sahneden çekilmesinin iç/dış partnerleri üzerinde mutlaka bir yansıması olacaktır. Aynı şekilde, bu cesamette yapılanmaları tasfiye hareketlerinin başarısızlığa uğramasının, tasfiye hareketi içinde yer alanların tasfiyesi ile neticeleneceğini de söyleyebiliriz.

Şimdi bu tespitler ışığında hadiseye tekrar baktığımızda şu soruyu sormamız gerekiyor : Bu polemik, restleşme ve meydan okuma, taraflardan birinin yada her ikisinin yaklaşan büyük tasfiyenin ayakseslerini duyması/duyurması mıdır ?

Türkiye'nin geleceğinde sahne alacak aktörler arasında, Erdoğan-Baykal-Doğan üçlüsü, kendi kulvarlarında varlıklarını aynı anda gelecekte sürdüremeyecek mi ?

Görünen o ki, sürdüremeyecek...