19 Mayıs 2009 Salı

Gül'ün ömrü her daim az mı olur?

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bir süredir Güneydoğu meselesi etrafında söylediği sözler, özellikle 'Tarihi Fırsat' sözü ile gündemde iken, dün gündemde olma hali ve içeriği, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin aldığı bir kararla dönüşüm geçirdi.

Mahkeme aldığı kararla, Gül'e dair Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, 'kayıp trilyon' davasından 'kovuşturma yapılmasına yer olmadığına' ilişkin kararını kaldırdı. Mahkeme bunu yaparken Cumhurbaşkanı için 'şüpheli' ifadesini de kullanarak, görünüşte hukuki esasta ise siyasi tartışmaları ateşledi.

Türkiye 'Kurumlar üzerinden muhalefet' geleneğine sahip, bu konuda son derece birikimli, tecrübe sahibi bir ülke ve belki de Dünya'da bu anlamda başkaca bir muadili yok. Abdullah Gül'ün sanığı olmadığı ve yargılanmadığı bir dava ile ilgili olarak, şu anda oluşturulmaya çalışılan durumun, Gül'ün Çankaya adaylığı açıklandıktan sonra ortaya atılan ve E-Muhtıra ile desteklenen 367 garabetinden çok da bir farkı yok. Bu gün sorulması gereken "367, Gül Çankaya'ya çıkmasın diye sahnelenen bir piyes iken, bu gün sahnelenen oyunun amacı ne?" sorusudur.

Çankaya'nın imajı ve itibarına darbe indirmek adına seçilen zamanın 'Tarihi Fırsat' ile işaret edilen zamanla çakışması bizi yeniden 'çarpışan iradeler' gerçeği ile yüzleştiriyor. Çankaya Türkiye'nin kronik problemlerinin çözümünde aktif rol alma iradesi sergiledikçe benzer çıkışlarla 'Gül'ün ömrü az olur' türküsünün terennüm edileceğini kestirmek güç değil. Bu günden bilemediğimiz, Türkiye'nin problemlerini aşma iradesi karşısında, problemlerden beslenenlerin 'direnme' iradelerinin ne kadar dayanacağı ve bu süreçte kaybedilecek zamanın ne kadar olacağı.

Sancısız değişim/dönüşüm olmuyor, Nisan 2007'den bu yana yaşadıklarımız bunu bir kez daha gösterdi. Süreç sonunda kazanan Türkiye olacaktır...