28 Mayıs 2008 Çarşamba

555. Yılında Feth-i İstanbul



Resuli Ekrem'in (S.A.V) övgüsüne mazhar olmuş büyük Fatih‚ başka bir beşerin seni övmesine artık ne hacet. Aksiyonerliğini kavrayamamış ve örnek alamamış nesiller olarak mahçubuz‚ boynumuz eğik‚ seninle iftihar etmeğe layık mıyız bilemiyoruz.

Bu günlerde ne Akşemseddin'ler var‚ ne Ulubatlı'lar nede sen yaşta dünyaya kafa tutanlar‚ bir garip zaman dilimi içinde salınıp gidiyoruz.

Aziz hatıranı saygı ile yad ediyor‚ yerlerin ve göklerin Rabbinden senin ve ardın sıra Allah 'ın Rızası ve Resulü'nün övgüsüne mazhar olmak için şehid düşmüş bütün ecdadımız için Af‚ Mağfiret ve Rahmet niyaz ediyoruz...


FETİH MARŞI



Yelkenler biçilecek‚ yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektiriler‚ kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek

Yürü‚ hala ne diye oyunda oynaştasın ?
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

Sen ne geçebilirsin yardan‚ anadan‚ serden....
Senin de destanını okuyalım ezberden...
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...

Elde sensin‚ dilde sen‚ gönüldesin baştasın...
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini...
Göster : Kabaran sular nasıl yıkar bendini ?
Küçük görme‚ hor görme‚ delikanlım kendini

Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

Bu kitaplar Fatihtir‚ Selimdir‚ Süleymandır.
Şu mihrap Sinanüddin‚ şu minare Sinandır.
Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!

Bilmem‚ neden gündelik işlerle telaştasın
Kızım‚ sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!

Delikanlım‚ işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan !
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan ....

Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

Bırak‚ bozuk saatler yalan yanlış işlesin !
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım‚ fetih hazırlığı başlasın...

Yürü‚ hala ne diye kendinle savaştasın ?
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!


Arif Nihat Asya

25 Mayıs 2008 Pazar

Şairler Sultanı Necip Fazıl KISAKÜREK

25 yıl önce bu gün 1983'te Şairler Sultanı Necip Fazıl Kısakürek aramızdan ayrıldı. Vefatının 25'inci, doğumunun 104'üncü yıldönümünde düzenlenecek çeşitli etkinliklerle anılacak bu büyük dava adamının 26 Mayıs 1904'te başlayan hayatı‚ 1934'te Beyoğlu Ağa Camii´nde vaaz vermekte olan Abdülhakam Arvasi'yi tanıması ile değişecek ve o bu durumu şu mısralarla özetleyecekti:


"Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum; Gökyüzünden habersiz‚ uçurtma uçurmuşum..."

1943'te kendisini sarmalayan sosyal mücadele ruhu ve sanatının muhtaç olduğu cemiyeti yoğurma heyecanı ile mücadelesini bir ömür sürdüreceği Büyük Doğu Mecmuası'nı çıkarmaya başlayan Necip Fazıl, Büyük Doğu sebebiyle bir çok adli takibat ve muhakemeyle, maddi sıkıntılarla karşılaşacak, ancak o sanatının muhtaç olduğu cemiyeti yoğurma vazifesinden son nefesini vereceği ana kadar asla yüz çevirmeyecektir.

Mücadele ve Çile ile geçen yılların ardından ömrünün son günleri‚ Erenköyündeki evinde, kesinleşip infaz safhasına gelmiş 1.5 yıllık mahkumiyeti yüzünden her an götürülme tehditi altında; kitapları‚ yazıları‚ notları ve bir takım halis ve gerçek dostlariyle mahzun sohbetler içinde geçecektir.

Ve bir gece, Necip Fazıl için daima sırlarla dolu Mayıs ayında bir gece‚ 25 Mayıs 1983'te yatağında doğrulup‚ ela gözlerini pencereden dışarıya‚ derin karanlığa dikecek ve bir süre sonra dudakları hafifçe kıpırdayacak ve :

"Demek böyle ölünürmüş!.."

diyerek Ruhu'nu teslim edecektir.

Şairler Sultanı'nı vefat yıldönümünde Rahmetle anıyoruz...

22 Mayıs 2008 Perşembe

Not alıyoruz...

E-Muhtıramız vardı şimdi Y-Muhtıramız da oldu, ne mutlu. Kurumlar üzerinden muhalefet anlayışının iştahını göze alırsak kalan 27 harfin her biri için de bir güzellik düşünüldüğünü düşünebiliriz.

Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun yayınladığı bildiri bana Ağustos 2007'de, Abdullah Gül'ün Türkiye Cumhuriyetinin 11. Cumhurbaşkanı seçilmesi münasebetiyle Adını Koyalım diyerek ifade ettiklerimi hatırlattı. O zaman söylediklerimi hatırlayalım : "Devlet mekanizmasını ve sonuç itibari ile devlet-vatandaş münasebetlerini “iç tehdit” algısı üzerinden tanımlayan bir anlayış kesin bir mağlubiyet ile tasfiye olma sürecine girmiştir, düşen bir kale varsa o halkın mülkiyetinde olan ve halka karşı korunan! bir kaledir ve an itibari ile sahibine iade edilmiştir.

Bu yeni bir dönemdir, Türkiye artık başka bir Türkiye’dir. Bu yeni dönemde korkular üzerinden siyaset yapma ve rant devşirme imkanı bir kısım seçkine verilmeyecektir, devlet dümeninde şu an bulunanlar (AKP) ciddi sürçmeler yaşamazsa Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı uzun vadede hepimiz için son derece eğitici/öğretici olacaktır. Korku siyasetinin, arkasında gizlendiği maskenin düşmesi bizleri sivil/askeri oligarşi - medya - halk ekseninde öncelikle bir yüzleşmeye, ardından kaçınılmaz bir hesaplaşmaya şahit kılacak, sonrasında bu süreç kendi doğal seçilim mekanizmasını devreye sokacaktır.

Uzun vadede bu süreçte Türkiye’nin özgürleşmesi karşısında en güçlü direnç yine dış odaklı olacaktır (Anti-Defamation League’in soykırım çıkışını not edin.), Türkiye’nin dış odaklı bu direnç’e vereceği tepki, bir diğer ifade ile göstereceği diren(iş)ç yaşanacak iç hesaplaşma/yüzleşme süreci ve bunu takip edecek doğal seçilimin başarısı ile doğru orantılı olacaktır."

Bu gün baktığımızda gelinen aşamanın tam olarak Ağustos 2007'de ifade ettiğim aşama olduğunu, sivil/askeri bürokrat oligarşisi ve medya aygıtındaki uzantıları ile millet arasında bir yüzleşme başladığını ve sonraki aşamanın ayaksesleri gelmeye başlayan büyük hesaplaşma aşaması olacağını söylemek yanlış olmayacaktır.

Bu kaçınılmaz bir süreç, bu büyük hesaplaşma gerçekleşmeden Türkiye'de taşların yerine oturması imkansız. Ayakseslerini duyduğumuz bu büyük hesaplaşmanın arifesinde dün yaşanan bir başka gelişme de dikkat çekici. Ergenekon operasyonuna mesafeli yaklaşan ve bu noktada ciddi eleştirilere muhatap olan Hürriyet Gazetesi, dün topa Bu fotoğraf balon çıktı haberiyle girdi. Haber Kavaklıdere garabetinin şahitlerinden Saygı Öztürk imzalı.

"Kavaklıdere garabeti de ne ola?" diyebilecekler için kısa bir hatırlatma. ANAYASA Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt'ün Kavaklıdere Tenis Kulübü önünde takip edildiği ve dinlendiği iddası ile kamuoyuna mal olan hadiseyi kast ediyorum.

Kamuoyuna daha sonra, olay anında eski AK Partili Turhan Çömez, Hürriyet yazarları Fatih Çekirge/Saygı Öztürk ve eski Hürriyet yazarı Emin Çölaşan'ın da orada bulunduğunun yansıdığını da not ediyorum.

Saygı Öztürk söz konusu haberde Veli Küçük ile Danıştay saldırganı Alpaslan Arslan'ı aynı karede gösteren ve Veli Küçük'ün "fotomontaj" dediği ancak öyle olmadığı tenkik inceleme sonucu kesinleşen fotoğraf için : "Veli Küçük ile çekilen fotoğraf Danıştay saldırganı Alpaslan Arslan diye ortaya atılmasına rağmen, bu kişinin halen İsveç’in Stockholm kentinde yaşayan Mehmet isimli Azeri bir gence ait olduğu ortaya çıktı" diyor.

Ortaya çıktı gibi bir ifade görünce adının Mehmet olduğu ifade edilen "Azeri genç ile bir mülakat mı yapılmış yada kendisine ulaşılmış mı?" diye bir meraka kapılıyorsunuz ancak ne gezer. Öztürk'ün bu hükme varmsası için Arslan ve babasının sözleri, Veli Küçük'ün kızı aynı zamanda da avukatı Zenyep Küçük'ün "O kişi Alpaslan Arslan değil, başka birisi" demesi yeterli olmuş.

Not alıyoruz...